Site İçi Arama
Bizi Takip Edin!

Haberler

Basına Ve Kamuoyuna

Basına Ve Kamuoyuna

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Milli Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’ni açıklamıştır. 16 yıllık AKP iktidarı sürecinde üzerinde en çok konuşulan, en fazla hedef belirlenen, ancak belirlenen hedeflerin büyük bölümünün gerçekleşmediği alanların başında eğitim alanı gelmektedir.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından açıklanan Vizyon Belgesi’nde yer alan, zorunlu ders saat ve çeşitlerinin azaltılması, 5 yaş erken çocukluk eğitiminin zorunlu olması, yaz dönemi oyun temelli eğitim vb gibi hiç kimsenin itiraz etmeyeceği olumlu ifadelerin yer almaktadır. Ancak 2023 Vizyon Belgesi’nin satır aralarında yer alan ‘piyasa merkezli’ ve eğitimde yaşanan dinselleştirmeyi gerici ve ırçılaştırmayı sürdürmeyi hedefleyen yaklaşım dikkate alındığında, eğitim politikalarına yönelik olarak yeni bir şeyin söylenmediği, geçmişte sürekli tekrarlanan hedeflerin geliştirilerek tekrarlandığı anlaşılmaktadır.

Vizyon Belgesi’ne yer alan ve en çok dikkat çeken başlıklardan birisi olan ‘5 yaş erken çocukluk eğitiminin zorunlu olması’ hedefi yeni bir hedef değildir. 2010 yılından bu yana bu hedef sürekli tekrarlanmış, ancak bugüne kadar gerekli adımlar atılmamıştır. Vizyon Belgesi’nde 5 yaş erken çocukluk eğitimin hangi tarihten itibaren zorunlu olacağının belirtilmemiş olması dikkat çekicidir. Nitekim Cumhurbaşkanı konuşmasında ‘gerekli altyapı çalışmaları tamamlandıktan sonra zorunlu olacak’ şeklinde bir ifade kullanmıştır. Yıllardır bütçeden en büyük payı eğitime ayırdıklarını iddia edenlerin, MEB’in 2019 bütçesinde eğitim yatırımlarına ayrılan payın 2018’de %8,36 iken, 2019 yılı için %4,88’e çekildiği bir ortamda ‘gerekli altyapı çalışmalarının’ tamamlanması mümkün görünmemektedir.

Eğitimde piyasa merkezli anlayış sürdürülecek

Vizyon Belgesi’nde yer alan ‘Okul Temelli Gelişim Modeli’ne daha önce ‘Öğretmen Strateji Belgesi’nde de yer verilmiştir. MEB’in uzun süredir uygulamaya çalıştığı bu anlayışın temelinde, eğitim sisteminin çocukların gelişim süreçleri ve toplumsal yaşamın ihtiyaçlarından çok okullarımızın piyasacı bir anlayışla yönetilmesi yer almaktadır.

Eğitimde uzun süredir yaşanan piyasalaştırma ve ticarileştirme vurgusu ‘Vizyon Belgesi’nde net bir şekilde bir kez daha ifade edilmiştir. MEB’in özel öğretim kurumlarında bürokrasinin azaltılması, haksız rekabetin ortadan kaldırılması ve özel öğretim kurumları ile işbirliğinin güçleneceği mesajı, özel okullarının her açıdan kamu kaynaklarıyla desteklenmesi politikalarının sürdürüleceği anlamına gelmektedir.

Okulların finansman ihtiyacını kendi kaynaklarından (bağışlar, aidatlar vb) sağladığı ve kendi bütçesini oluşturduğu piyasacı bir modeli benimsenmektedir. Özel sektör ve sivil toplum iş birlikleriyle eğitim kurumlarının finansmanına destek sağlanması hedeflenirken, bu desteğin biçimi hakkında herhangi bir bilgi verilmemesi dikkat çekicidir.

Vizyon Belgesi’nde ‘Öğrencilere okurken çalışma fırsatı verilecek’ ifadesinin anlamı, öğrencilerimizin eğitimlerini sürdürürken aynı zamanda ‘ucuz iş gücü’ olarak kullanılmasıyla ilgili politika uygulamalarının önümüzdeki süreçte de sürdürüleceği anlaşılmaktadır.

Eğitimin temel bir insan hakkı olarak herkes için parasız ve kamusal bir anlayışla hayata geçirilmesi gerekirken çeşitli adlar ve modeller eşliğinde piyasa ilişkileri içine çekilmesini onaylamamış mümkün değildir.

Sınav merkezli eğitim sürüyor

Vizyon Belgesi’nde her ne kadar ‘sınavla öğrenci olan okul sayısının azaltılması’ hedef olarak belirtilmiş olsa da, sınav merkezli eğitim sistemini değiştirmek yönünde hiçbir somut önerinin yapılmaması dikkat çekicidir.

Bugüne kadar sınav sistemlerinde sürekli değişiklik yapılmasına rağmen sorunun özüne inilmemiş, sınav merkezli eğitim modeli hiç tartışılmamıştır. Kuşkusuz hiçbir sınav tarafsız değildir. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde yapılan sınavlar, başarı ya da yeteneği ölçmekten çok öğrencileri yarıştırmaya ve elemeyi hedeflemektedir. Eğitim sistemimiz çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitmemekte, sadece yapılacak olan sınavlara hazırlamaktadır.

Okullar arasındaki nitelik farklarını ortadan kaldırmayı hedefleyen somut adımlar atılmadığı sürece, Vizyon Belgesi’nde yer alan ‘sınavla öğrenci alan okul sayısının azaltılması’ hedefini gerçekleştirmek bile mümkün görünmemektedir.

İmam hatip okullarına özel uygulamalar

Vizyon Belgesi’nde yıllardır iktidar tarafından özel olarak ilgilenilen imam hatip okulları ile ilgili açılan başlık ve atılacak adımlar (Program çeşitliliği, ders çeşidinin azaltılması, Arapça ve İngilizce yaz okulları, imam hatip okulları ile üniversiteler arasında işbirliği) farklı okul türleri ve öğrenciler arasında yaratılan eşitsizliğin devam edeceğini açıkça göstermektedir.

Bugüne kadar benimsenen okullaşma politikalarında, özellikle kademeler arası geçiş sürecinde çok sayıda öğrenci ve velinin itirazlarına rağmen, öğrencilerin imam hatip okullarına yönlendirilmesi yönündeki yaklaşım ve uygulamaların artarak sürecektir. Vizyon Belgesi, iktidarın arka bahçesi olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik özel vurgular üzerinden bugüne kadar benimsenen ayrımcı politikaların sürdürüleceğini göstermektedir.

Öğretmenlik Meslek Kanunu Nasıl Bir İçeriğe Sahip Olacak?

Vizyon Belgesi’nde yer alan bir başka başlık ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’ çıkarılmasına yöneliktir. MEB’in eğitim emekçilerinin mesleki ve özlük haklarına yönelik olarak bugüne kadar benimsediği yaklaşım dikkate alındığında, çıkarılması düşünülen Meslek Kanunu’nun nasıl bir içerikte hazırlanacağı konusunda çok sayıda soru işareti bulunmaktadır.

Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan beklentiler öğretmenlerin yetiştirilmesi, iş güvencesi, mesleğe alınması, ücretler, emeklilik, sağlık, öğretmenlik mesleğinin temel sorunlarını dikkate alan bir içerikte hazırlanması şeklindedir. Eğitim emekçileriyle, sendikalar ve alandaki meslek örgütleriyle herhangi bir diyalog kurmadan, bu konudaki talepleri dikkate almadan ‘masa başında’ hazırlanacak bir meslek kanununun daha baştan işlevsiz olması kaçınılmazdır.

Vizyon Belgesi’nde yer alan pedagojik formasyon ile ilgili karar yeni sorunları beraberinde getirecektir. 400 bini aşkın öğretmen atama beklerken, pedagojik formasyonu olmayanların öğretmen olarak atandıktan sonra, MEB tarafından ‘mesleki gelişim’ çerçevesinde formasyon eğitimi alacak olması yeni sorunları beraberinde getirecektir.

Sonuç

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından açıklanan Vizyon Belgesi’nin gerek eğitim sisteminin ihtiyacı olan çözüm odaklı politikalar, gerekse eğitim emekçilerinin beklentilerini karşıladığını söylemek elbette mümkün değildir.

Alevi örgütleri olarak geçmişten bugüne savunduğu konularda atılacak her türlü somut adımı olumlu karşılamaktadır. Ancak Milli Eğitim Bakanı tarafından açıklanan ve büyük bölümü vaat olmaktan öteye gitmeyen Vizyon Belgesi’nin eğitimin ve eğitim emekçilerinin temel sorunlarını kalıcı olarak çözmeyi hedefleyen bir yaklaşımla hazırlanmadığı görülmektedir.

Eğitim sisteminin ve eğitim emekçilerinin yaşadıkları sorunlara kalıcı çözümler üretilmesi, Türkiye’de eğitimi hak ettiği noktaya taşımak ancak köklü değişikliklerle mümkündür. Bu nedenle eğitim sisteminde yapısal değişiklikler gerektiği açıktır. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik ve bilimsel yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her kademesinde köklü bir değişimi hedeflemeyen bir Vizyon Belgesi’nin kelime anlamında olduğu gibi sadece ‘Görüntü’yü kurtarmaktan öte gitmeyeceği açıktır.

Eğer mili eğitim bakanı bu ülkede gerçekten köklü  bir eğitim vizyonunu yapmak istiyorsa bu ülkenin bilim insanları başta olmak üzere tüm toplum kesimlerin ortaklaştığı kamusal nitelikli anadilde eğitim müfredatı çalışmasını başlatarak aydınlık yarınlara Türkiye yi taşıyacak bir ortak vizyonla gidilmelidir.

HERKESE EŞİT ÜCRETSİZ KAMUSAL ANADİLDE EĞİTİM HAKKI İÇİN MÜCADELE ALANLARINA

            HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI GENEL MERKEZİ